3 Ocak 2017 Salı

Her şeyden genel olarak

Kendime bir güncelleme olsun diye bu yazıyı paylaşacağım. Türkçeden nasibimizi alacağız gene.

Son bir yılda hatta ciddi manada da son üç ayda edindiğim en güzel alışkanlıklardan biri spor yapmak, diğeri ise yeme alışkanlıklarımın değişmesi oldu. Genel olarak yoğun sınav temposu sebebi ile kilo alır ve onu vermeye çalışırdım, yine öyle oldu ama tek bir farkla. İstediğim kiloya inmeme rağmen bir alışkanlık ve ruhen dinginleşme gereği olarak yapıyorum sporu.Yine yoğun bir iş temposuna girdiğimde biliyorum ki bir süre aksayacak gelip bayılacağım fiziksel yorgunluğum sebebiyle. Fakat artık alışkanlık haline geldiğini düşündüğüm için bu şekilde olmayacağını umuyorum.Bir de sporu illa spor salonunda yapınca verim aldığımla ilgili önyargımı attım. Dolayısıyla sorun çözüldü. Hava güzelken dışarda 7.5 km yürüyerek, değilken de evde kardio ve sıkılaşma ile olayın döndüğünü görüyorum ve bununla beraber 2 sağlam ana öğün veya 3 hafif ana öğün ve sağlıklı ara öğünlerle tabi ki. Kendimi dinledim ihtiyaçlarıma göre yedim evet alışmak zor oldu başta açlıktan yatamadığım oldu ama şimdi ara öğünlerimi peynirli doritosa değişmeyecek kafaya ulaştım. Terbiye etmek gibi bir şey kendini. Belli şeyleri vücuttan arındırıyorsunuz ve aramıyorsunuz. Hiç mi hamur işi yemiyorum, hiç mi pilav tüketmiyorum evet tüketiyorum ama bir kaşık alınca veya ucundan koparınca nefsiniz köreliyor ve tamam diyebiliyorsunuz o size kalori olmuyor, ağırlık hissetmiyorsunuz.Dünyanın en fiti değilim, üç ay düzenli spor yaptım,altı ay yürüyüş yaptım sağlıklı yedim diyerek koç da olmuyorsunuz bilirkişi de, ben kendimi iyi hissettiren ve kendimde işe yarayan şeyleri deneyerek yanılarak buldum sadece.

Huzur ülkeme, ülkeme huzur. Yarına kalacak mıyız telaşesinden ziyade daha minimalize skar bırakan tedaviler, kalıcı hasta bilinci ve diğer nesillere aktarımı ve çürüksüz kitle, kanaldan sonra ağrımayan dişler, düşmeyen ve sızıntı yapmayan dolgulara kafa yormayı tercih ederdim.Araştıran ve okuyan bir millet olmamızı bir de (bu olanlar olmasa da böyleyiz malesef) Yarın ne giysemden daha öncelikli olan şeyin hangi kalabalığa girmesek daha iyi olur olmamasını tercih ederdim. Bide daha az yobaz bir ülke olmak isterdim, 'ülkenin insanı' demiyorum 'çek git'çilere pabuç bırakamam.Kuş beyinlilerin daha az olmasını dilerdim ama kuş beyinliler her yerde yapcak bir şey yok.Benim bunları burda yazmam nasıl ki bir fayda getirmiyor,bir sürü insanın da yaptığı paylaşım da 'duyarlı görünmekten' başka fayda getirmiyor malesef. Özetle yarın ne olacağı belli olmaz, istediğin gibi takıl prensibiyle gidiyorum.

Gel gelelim bu seneyle ilgili aldığım diğer bir karara, ikili ilişkilerde çok zorlandığım ve sallantıya uğrattığım, uğrayan her neyse bir buçuk sene geçirdim. Umrumda mı? Biraz. Zaman zaman düşünüp kendimi sorgulayacak kadar. Devir hastalıklı insan devri. Ve kendim de hastalıklı olmalıyım ki bu denli enterasan ilişkiler kurmuşum ve o ilişkilere tahammül edemiyorum artık. Ne var aslında biliyor musunuz? Kız milletiyle, kaprisleriyle, darlamalarıyla, takıntılarıyla, iç huzursuzluklarıyla, bencillikleriyle, negatif enerjileriyle ve gülmeyen suratlarını çekmek istemediğimi anladım.Bir insanı olumlu olan kavrama ikna edememekten yoruldum, bardağın dolu tarafını gösterdiğim halde göremeyip şükretmeyişlerinden yıldım. Hayal alemlerinin leşliği kokuşmuş geliyor. Sıkılıyorum. Gerçekçilikten uzak saçmalıklar. İlgi alanlarımı bilemeyişlerinden, neyi beğenip beğenmeyeceğime kafa yormayışlarından, şurda yazan yazıdan bile haberleri olmayışından. Vizyon kazandırmayan bakış açısızlıklarından, farklı bir şey konuşamayışlarından, hayatıma bir şey katmayışlarından.

Arkadaşlığı en iyi biz biliriz kafalarım çöktü.Ben bilmiyorum her şeyi. Milletin dostluklarını yererken ne hale geldik gülüyorum hakkaten. Laf ettiğim bir şey de tersine dönmesin. Ancak o kadar yorgunum ki düzeltmeye çalışmayacağım, dinlensem de düzeltmediklerim var çünkü insanları oldukları gibi kabul edemiyorum ve kusurları muazzam batıyor. Benim için kusur olan şeyleri söylediğimde de kaldıramıyorlar falan, sıkıcı yani.Söyleme şekli muhakkak önemli ama sonuç hep hüsran emin olun.Eleştirinin iyisi iyi de kötüsü niye kötü. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar çünkü. Bana da birileri çat çat çıkıp keşke senin şu kafan yanlış bu kafan doğru dese. Var gerçi çok da söylenmeyim.

Bu meselelerin de ötesinde yeri geldiğinde eğlenemediğiniz insanlardan uzak durun.Hep buhran, hep sizi aşağı çeken adamlardan hayır gelmez. Çevreyi değiştirin. Daha az içli dışlı belki, yıllara da dayanmıyor evet.Az öz.

Bir de aslında bana bu yazıyı yazdıran şey dün g.o.t un eski bölümlerini izlerken gözüme çarpan bir replik.Sıkılmanın zeka eksikliği belirtisi olduğu ile ilgili, kendini oyalamaktan aciz ve karşısındakini yıpratan kimselerin yaratıcı ve pratik zekalı olmadığını düşünüyorum. Ve o insanlardan sıkılıyorum.

İnsanlığa yağdırdığım bu kadar hakaret yeter, çok kız arkadaşım da olmayıversin, erkek arkadaşlarımın düzlüğünü yeğlerim.İki geyik yapar kendime gelirim. Dertlerini bile geyikle çözer bazı insanlar, bulursanız bu yazının bütünündeki özelliklerle birleştirip önüme koyun. 

Güzel insanlar,kaliteli muhabbetler, güzel yaşam.Hadi baaay!


25 Ocak 2016 Pazartesi

Sadeleşmek üzere

Herkese yeniden merhaba,

Sadeleşmek bundan iki ay önce hayatıma girdi aslında belki daha önce. Ben biriktirmeyi çok seven biriyim. İlkokul defterlerim, karnelerim, bebeklerim, üniversite notlarım ve daha aklınıza gelebilecek her şey. Peki nasıl başladım .Demin bahsetmediğim bir kategoriden, yani kıyafetten, pijama kategorisine soktuğum bir dolu ıvır zıvır, giymediğim pantolonlar, 'yaa ama bu çok güzel' diyip de giymediğim daha bir çok şeyle gözüm kapalı vedalaştım. Kitapları defterleri biriktirdiğim notları da minimale indirdim. Vedalaşma huyu olmayan insanlar için hepsini alıp atmak pek uygun bir durum değil. Onun yerine zamanla atmak veya vermek daha iyi , bu kavramla da ''Sade'' adlı kitabı okuyunca tanıştım ve rahatladım :) Eleyebildiniz mesela, bir şeyleri verebiliyorsanız güzel bir aşamadasınız, veremiyorsanız onları bir kutuya koyun 6 ay içinde orayı açıp birine bile ihtiyacınız olmuyorsa daha da olmayacak demektir, kutuyu gözü kapalı elden çıkarın demiş, vedalaşamadıklarınız için güzel bir yöntem . Mesela çok sevdiğiniz çocukluk t-shirtünüz, defteriniz, oyuncaklarınızdan bir tanesini seçin geri kalanı verin, yok edin. Zamanla ortalığın ferahladığını ve alan açıldığını göreceksiniz. Kıyafetleriniz ve ayakkabılarınız için yeni bir dolap almanıza gerek kalmadan yer açılmış olacak.

Bu aralar moda olan makyaj ve moda sayfaları, bunları bize sunan youtuberlar ve instagram hesapları müthiş cafcaflı,insanın içine çeken, bizleri almaya sevk eden sayfalar biliyoruz ki, orda görmesek asla aklımıza gelmeyecek şeyler alabiliyoruz. Bunların bir çoğu lüzumsuz olabildiği gibi bir kısmı da işimizi görebilir. Bir bb, bir iki allık, bir rimel, bir kaç ruj ve gerektiği kadar fırçaydı benim makyajdan anladığım 4-5 ay öncesine kadar. Belki onları izlemeye başladığımdan beri beş katına çıktı makyaj malzemelerim.Tabi ilgim arttı kullanıyorum, bakış açım değişti belki de, bilinçlendim daha değişik makyajlar yapıyorum ve bundan dolayı mutluyum. Far paletim elimin avucuna sığan ufak bir şeyken iki büyük far paleti aldım mesela. Bu noktada en önemli şey onları kullanıyor muyum, evet kullanıyorum ve seviyelerini de indirdim bir çoğunun ama gözüm bir başka palette mi hala? Evet, peki ona ihtiyacım var mı? Hayır. Çünkü aynı tonlar bende var, sırf popüler diye
onu almak çok yersiz olacak, almak istediğim rujlar,allıklar var ama kendimi frenliyorum çünkü 5 yıl yetecek kadar makyaj malzemem var çoğu zaman makyaj yapmıyorum. Bu durum kıyafet dolabı
ve ayakkabılar için de geçerli 'Sade' de bu konuyla ilgili çok güzel bir noktaya değinmişler. Dolabın
çok temel ve demode olmayan bir kaç parçası var aslında her zaman kurtarıcı ve gerekli olan. Siyah blazer ceket, siyah ayakkabı, siyah pantolon, siyah bir elbise, beyaz gömlek ve beyaz t-shirt bunlar acil durumlarda kurtarıcı demiş ve ne doğru söylemişler.

Kısaca özetlemek gerekirse bir şeyi almadan önce bu bana lazım mı? Evde buna benzer bir şeyim var mı? sorularını kendinize mutlaka sorun. Bu sizi frenleyen çok önemli bir adım. Sırf indirimde diye ihtiyacınız olmayan bir şeyi almak zorunda değilsiniz. Her zaman kullandığınız bir krem vardır, indirimden yedeğini alabilirsiniz ama yedeğin yedeğini almak sizi başka yedekler almaya iter ve eviniz yine hınca hınç dolu kullanılmayan, bitmeyen şeylerle karşı karşıya bırakır. Yeni çıkan ve daha güzel olan bir ürünü denediğiniz zaman eskiler kalır ve sadeleşmekten uzak saçma sapan bir hal alır olaylar. Ne kadar da kısaca özetledim(!)

Bir başka konu olarak da ilişkiler ve sosyal ağlara değincem. İlişkilerle ilgili bu kitaptan edindiğim ve yapmak istediğimi destekleyen çok güzel adımlar oldu. İstemediğiniz bir organizasyona sırf ayıp olacak diye gitmeyin, enerjinizi düşüren insanlarla aynı ortamda bulunmayın. Sohbetinden keyif aldığınız ve size katkısı olan insanlarla beraber olun. Son olarak da telefonunuzu bir kenara koyup kendinizi dinleyebileceğiniz vakitler yaratın, baş ucunuzda telefonla
yatmayın, çalar saat kullanın. İnanın uyku veriminizin arttığını daha ferah bir kafayla uyandığınızı göreceksiniz. Bu yazdıklarımın hepsini denedim ve yaptım, bazı atmak istediğim şeyler 6 aylık sürecini yaşıyor onun dışında uygulamaya devam.





                                                                            Sevgiler
                                                                      Sakızlıkurabiye

12 Ocak 2016 Salı

biraz da güzel şeylerden

  Merhaba herkese,

Kısa bir süreden sonra yeniden birlikteyiz. Bugün oda dekorasyonunda, gündelik hayatta da pek çok yerde kullanılan ve moda olan yazılı aksesuarlardan bahsedeceğim. Çok fazla bir ürün yok elimde bununla ilgili ama yine de kısa zamanda 3 tane çok sevdiğim aksesuarım oldu bunları göstereceğim.




İlki instagram fotoğraflarımın nadide parçası zuzum, hala oyuncak alıyorum evet. Hatta en son aldığım oyuncak geçen sene ilk maaşımla aldığım barbie :)))) Zuzumdan bahsettiğimize göre yazılı aksesuarlara geçebiliriz.

Şimdi yastık kılıfımla başlayayım ,yazıların altın rengi olması çok hoşuma gitti ve de odamda yatak örtümün üstüne koyacak bir yastığa ihtiyacım vardı, çokça uygun bir fiyata h&m mağazalarında bulabilirsiniz. Biliyorsunuz geçtiğimiz aylarda h&m 'in büyük mağazalarına home bölümü eklendi, ev için o kadar güzel aksesuarlar, mutfak önlükleri, yatak örtüleri, havlular var ki bayılacaksınız henüz tanışmadıysanız.
Bir diğeri ise üzerinde love yazan mumum, bu mumu da sırf üzerinde yazı var diye aldım evde bir sürü mum var ve de kendim de mum yaptığım için o kadar gereksiz oldu ki anlatamam. Bu kokusuz, kokulu olanlardan cottonu çok beğendim, tertemiz bir kokusu var yeni koleksiyonda haberiniz olsun.
Bir diğer yazılı aksesuarım ise 'all u need is confetti'. Açıkçası bunu bulana kadar kaç h&m mağazası gezdim kaç kasiyere, görevliye bundan var mı sorusu sordum ve kalmadı yanıtı aldım bilmiyorum, Ankara'da bir şey tutuldu mu ondan bulmanız bir hayli zor. Ama one tower h&m henüz yeterince keşfedilmediğinden orada bulabildim :) Ve çok sevdim. 


Bir sonraki hedefim de mottolu kupa, defter, aklınıza ne gelirse. Motivasyon açısında çok güzel oluyor onlar. Şimdilik bu kadar. Yeni yazılarda görüşmek üzere.

Sevgilerle,
Sakızlıkurabiye

28 Aralık 2015 Pazartesi

hahayt yeni yıl yeni yıl !

Açıkçası geçen 10 ay aradan sonra daha da yazmam diyordum ama bir baktım tasarımım leş gibi, yazılar arka arkaya gelmiş, fotoğraflara bir şeyler olmuş, gözükmüyor falan bir an bir güç geldi uğraşayım dedim. Bir heves başlamıştım zaten geçen sene bu işe, bu defa devamlılığı gelmesi dileğiyle :) [ Tasarımımdaki değişiklik çığır açmadı, gözümüze değişiklik katsın dedim. ]


Son iki senedir yeni yılı orada burada kutlayım delice eğleneyim aman şu aman bu demeyi bıraktığım ve ptt havasında olduğum bir gerçek. Hatta saat 12yi göstermeden yatasım, yeni yıla uyuyarak giresim var, sanırım eskisi gibi bir şeyleri çok abartmayı, önemli kılmayı sevmiyorum. Bu bedbaht halimi kuzen-aile toplaşmalarıyla bir nebze de olsa ptt havasından uzaklaştırıyoruz gerçi.

Çam ağacı süslemek benim en sevdiğim şeydi bir ara, çam ağacının yeterince tartışmaya açık bir konu olduğunu biliyorum. Yok bizim kültürümüzün ürünü değil yok, özentilik yok bilmem ne denildiğini duyar gibiyim hiç o triplere girecek halim yok. Ben o ışıklandırmaları, topları ,süsleri, pırıltılı şeyleri, yeşil-kırmızı olayını seviyorum. Her neyse bu sene çam ağacı süslemedik kardeşimle, hakeza geçen sene de güç bela kurmuştuk. Eskisi kadar hevesli değilim. Büyüdüm mü, bunalımda mıyım belli değil. O değil de ağzımdaki sakız ruh halime mi yansıdı yazı bir laçkalaştı. (Whatsapp smiley ı koyasım var.) Belki de yılbaşından sonra o ağacı toplama işi sinir bozucu olduğu için bu kadar isteksiz olabilirim.

Hiç sevmediğim bir nokta geldi aklıma 'yılbaşından sonra' demişken. 1 Ocak sabahlarını hiç sevmem, hiç de yeni yılın umutlarını taşıyan bir hali yoktur o sabahların. Gri bulutlu güneşsiz bir hava, etrafta anlamsız bir sessizlik olur 12 ye 1 e kadar. Pazarın karesini al o çapta sorunlu yani. O gün iş olsa bu sorun çözülür müydü bilmiyorum. Tabi ki çözülmezdi, insanlar eğlendikleri yerlerden işlerine geçerlerdi _._ İhtiyacım olan şey o gün kalkıp inanılmaz uğraştırıcı şeylerle uğraşmak, aktif olmak :))) Sorunlu musun yat geç saatlere kadar dediğinizi duyar gibiyim. Sevmiyorum o soğuk, ıssız sabahı bu kadar yani ve bu hep böyle oluyor. Allah başka dert zeval vermesin. Amin.

O değil de yazı mutsuuuz mu mutsuz, olumsuz mu olumsuz olmaya başladı. Amacımızdan uzaklaşmayalım ve de yeni yıldan beklentilerimize biraz yoğunlaşalım. Klasik ama içten olan bir istek huzur ve barış. Kendim için değil bu istek. Bugün yazı yazıp gece rahatça uyuyabiliyor ve rahatça dışarı çıkabiliyorum. Bunları yapamayan insanlar var biliyorum. İçlerinde bulundukları durumu oturduğumuz yerden anlayamayız. Bunu ancak yaşayan bilir. Ateş düştüğü yeri yakar. Samimiyetsiz cümleler kurmayacağım. Huzur ve barış dolu bir yıl, bir gelecek olsun lütfen.


Son olarak geçen seneki bir çam ağacı fotoğrafımla yazımı sonlandıracağım.


28 Şubat 2015 Cumartesi

ÖZgür ELeştirme SEKanslarımız TÖRpülenmemeli

Yine yeniden insanoğluna sövdüğüm bir yazıyla sizlerleyim. Açık açık mı bahsetsem, kapalı mı bahsetsem bilemedim ama her türlü, yazıyı okuyan için ( zannetmiyorum ki görecek) anlaşılır, geri kalanlar için sövücü içerikli mesaj, benim içinse iç ferahlatma, rahatlama, adeta açılma yöntemi olacak.

Hep dediğim bir şey var. Bir işi yapıyorsan tam yapacaksın, yarım yamalak yapacaksan hiç yapmayacaksın. Bu tip beylik laflar için fazla deneyimsiz ve küçük olduğumun farkındayım. Ama dediğim sözü yerine getirmek için çabaladım şimdiye kadar, bundan sonrada kafadan bir darbe almazsam böyle devam eder. Yapamayacağım bir işe ellemem. Benden ehli vardır, yapıyordur derim ona bırakırım. Yapabileceğim bir şeyse ve yapamıyorsam cesaretim yok demektir. Daha çok okur,  daha çok izlerim ehlini, öyle yaparım. Bir işi yapmıyorsam, yapmamam gerektiğini biliyorumdur. Sırf yapmış olmak,  göze girmek ve daha fazla menfaat için kimse bana zorla bir şey yaptıramaz. Bir kuruma ,kuruluşa daha fazla para kazandırmak için telefonla danışabilecekken yazı yazarak göndermem, gönderemem. Doktor olarak hasta yatırma hakkım olsa , yatmasa da olabileceği halde yat da demem, denmez. Uyum sağlayabilecek bir çocuğu ikna etmek varken derin sedasyonla dişini çekmeyeceğim gibi..

Hekimlik kutsal elbet. Belli bir haysiyete sahip olmak gerek taşıyabilmek için. Taşıyamayanların zaten yüzünden gözünden akıyor malesef. Bir hekimi bir başkasıyla konuşmak, yaptığı veya yapmadığı bir şey üzerinden laf sallamak hoş değil, doktorluk dışında hangi sıfatla iş yapıyorsan yap! Getir götür yapan adamların ağzına laf vermek, bir hekimin yaklaşımını o adamın lafına sözüne güvenerek öğrenmekse başka sıfatlı kimselere yakıştıramadığım bir şey. Sınırlarını ve yerini bilmeyen o kimselerin tepemize çıkması için bulunmaz fırsat. Söz sahibi olmasından başka bir şey değil. Madem çok merak ediyorsunuz olan biteni bir adet kamera taktırırsnız olur biter. Bir de çok sormak istediğiniz bir şey olursa bizzat hekimlerle muhatap olmanız tercihim. 2. 3. şahıslar değil, Toplantı odalarında, üstelik de bahsettiğiniz hekimin olmadığı ortamlar hiç değil.

Amma da abarttın, herkes bunları yaşıyor, hayatın her alanı böyle dediğiniz duyar gibiyim, kafama fazla takıyor olabilirim. Bu sektörde bir hayli toy olduğum aşikar ama düzene ayak uydurmam, uydurmayacağım kimse kusura bakmasın. Bu yazıda burada dursun.

Bu yazıyı ileri geri, yerli yersiz konuşan kimse için değil kendimi rahatlatmak için yazdım. Benim için doğru bu derken sözle ifade ettiğim şeyleri yazıya döküp, yazıda nasılmış görmek için.

24 Şubat 2015 Salı

Pamuklu şekerim

Alabileceğim en güzel hediyeyi aldım ben. Pamuk şeker makinam. Hani akla ilk gelen şey hakikaten, tıpatıp aynı tatta, tipte pamuk şeker yapıyor mu bu makine, evet yapıyor. Hem de pek leziz oluyor.

Peki nasıl yapılıyor. Önce makinayı ısıtıyorsunuz 5-7 dakika kadar, ardından ortadaki yuvarlak haznesine bir kaşık şeker koyuyorsunuz. Bir kaşık şeker kısa sürede ağ gibi etrafa yayılmaya başlıyor çubuğunuzu önce dik , son yatay belki biraz da açılı bir şekilde tutup doluyorsunuz. Bir dolu kaşıkla iki çubuk pamuk elde edebiliyorsunuz, çok basit. Yaptıktan sonra etrafa öyle güzel şeker kokusu yayılıyor ki anlatılamaz bir şey (gözlerimde kalp kalp kalpler)

Yemesi de bir o kadar keyifli. Çeşitli aromalıları da yapılabilir. Şu an halihazırda denemiş olduğum bir tek limonlu oraletli (hediye eden akıllı bıdığın fikri ) olsa da, yakın zamanda gıda boyasıyla ve aromalarda çeşitli versiyonlarını deneyeceğim.

Yıllardır hayalini kurduğum şeye kavuştum. Konu komşu, arkadaş herkes gelelim tadalım peşinde, ben de tattırma peşindeyim. İtinayla pamuk şeker yapılır modunda geziyorum. Gelin size de yaparım. Beni bu tatlı, orijinal, şeker mi şeker hediyeme kavuşturduğun için bir kez  de burdan teşekkür ediyorum ( *: )



21 Ekim 2014 Salı

sen gibi..

Vardı.
Yalandı gerçek gibi
Elle tutulmaktan uzak gibi
Ben gibi.
Değil gibi.

Gerçekleştirmek istediğin hayal gibi
Pamuk gibi
Yumuşacık yürek gibi
Gürleyen gök gibi.
Yıkanan balkon serinliği gibi
Bir yandan ocakta kaynayan yemek gibi
Demlenen çay buharı gibi
Bir bebeği kucağa alıp sevmek gibi
Bezindeki sıcaklığı hissetmek gibi
Hem yükselmek,hem alçalmak
Hem yaz,hem kış gibi
Aile gibi
En yakın arkadaş gibi
Elini omzuna attığın gibi
Sımsıkı sarılıp,elini tuttuğun gibi
Hem yara,hem merhem gibi
Yok gibi
Evet yok sen gibi.