Kendime bir güncelleme olsun diye bu yazıyı paylaşacağım. Türkçeden nasibimizi alacağız gene.
Son bir yılda hatta ciddi manada da son üç ayda edindiğim en güzel alışkanlıklardan biri spor yapmak, diğeri ise yeme alışkanlıklarımın değişmesi oldu. Genel olarak yoğun sınav temposu sebebi ile kilo alır ve onu vermeye çalışırdım, yine öyle oldu ama tek bir farkla. İstediğim kiloya inmeme rağmen bir alışkanlık ve ruhen dinginleşme gereği olarak yapıyorum sporu.Yine yoğun bir iş temposuna girdiğimde biliyorum ki bir süre aksayacak gelip bayılacağım fiziksel yorgunluğum sebebiyle. Fakat artık alışkanlık haline geldiğini düşündüğüm için bu şekilde olmayacağını umuyorum.Bir de sporu illa spor salonunda yapınca verim aldığımla ilgili önyargımı attım. Dolayısıyla sorun çözüldü. Hava güzelken dışarda 7.5 km yürüyerek, değilken de evde kardio ve sıkılaşma ile olayın döndüğünü görüyorum ve bununla beraber 2 sağlam ana öğün veya 3 hafif ana öğün ve sağlıklı ara öğünlerle tabi ki. Kendimi dinledim ihtiyaçlarıma göre yedim evet alışmak zor oldu başta açlıktan yatamadığım oldu ama şimdi ara öğünlerimi peynirli doritosa değişmeyecek kafaya ulaştım. Terbiye etmek gibi bir şey kendini. Belli şeyleri vücuttan arındırıyorsunuz ve aramıyorsunuz. Hiç mi hamur işi yemiyorum, hiç mi pilav tüketmiyorum evet tüketiyorum ama bir kaşık alınca veya ucundan koparınca nefsiniz köreliyor ve tamam diyebiliyorsunuz o size kalori olmuyor, ağırlık hissetmiyorsunuz.Dünyanın en fiti değilim, üç ay düzenli spor yaptım,altı ay yürüyüş yaptım sağlıklı yedim diyerek koç da olmuyorsunuz bilirkişi de, ben kendimi iyi hissettiren ve kendimde işe yarayan şeyleri deneyerek yanılarak buldum sadece.
Huzur ülkeme, ülkeme huzur. Yarına kalacak mıyız telaşesinden ziyade daha minimalize skar bırakan tedaviler, kalıcı hasta bilinci ve diğer nesillere aktarımı ve çürüksüz kitle, kanaldan sonra ağrımayan dişler, düşmeyen ve sızıntı yapmayan dolgulara kafa yormayı tercih ederdim.Araştıran ve okuyan bir millet olmamızı bir de (bu olanlar olmasa da böyleyiz malesef) Yarın ne giysemden daha öncelikli olan şeyin hangi kalabalığa girmesek daha iyi olur olmamasını tercih ederdim. Bide daha az yobaz bir ülke olmak isterdim, 'ülkenin insanı' demiyorum 'çek git'çilere pabuç bırakamam.Kuş beyinlilerin daha az olmasını dilerdim ama kuş beyinliler her yerde yapcak bir şey yok.Benim bunları burda yazmam nasıl ki bir fayda getirmiyor,bir sürü insanın da yaptığı paylaşım da 'duyarlı görünmekten' başka fayda getirmiyor malesef. Özetle yarın ne olacağı belli olmaz, istediğin gibi takıl prensibiyle gidiyorum.
Gel gelelim bu seneyle ilgili aldığım diğer bir karara, ikili ilişkilerde çok zorlandığım ve sallantıya uğrattığım, uğrayan her neyse bir buçuk sene geçirdim. Umrumda mı? Biraz. Zaman zaman düşünüp kendimi sorgulayacak kadar. Devir hastalıklı insan devri. Ve kendim de hastalıklı olmalıyım ki bu denli enterasan ilişkiler kurmuşum ve o ilişkilere tahammül edemiyorum artık. Ne var aslında biliyor musunuz? Kız milletiyle, kaprisleriyle, darlamalarıyla, takıntılarıyla, iç huzursuzluklarıyla, bencillikleriyle, negatif enerjileriyle ve gülmeyen suratlarını çekmek istemediğimi anladım.Bir insanı olumlu olan kavrama ikna edememekten yoruldum, bardağın dolu tarafını gösterdiğim halde göremeyip şükretmeyişlerinden yıldım. Hayal alemlerinin leşliği kokuşmuş geliyor. Sıkılıyorum. Gerçekçilikten uzak saçmalıklar. İlgi alanlarımı bilemeyişlerinden, neyi beğenip beğenmeyeceğime kafa yormayışlarından, şurda yazan yazıdan bile haberleri olmayışından. Vizyon kazandırmayan bakış açısızlıklarından, farklı bir şey konuşamayışlarından, hayatıma bir şey katmayışlarından.
Arkadaşlığı en iyi biz biliriz kafalarım çöktü.Ben bilmiyorum her şeyi. Milletin dostluklarını yererken ne hale geldik gülüyorum hakkaten. Laf ettiğim bir şey de tersine dönmesin. Ancak o kadar yorgunum ki düzeltmeye çalışmayacağım, dinlensem de düzeltmediklerim var çünkü insanları oldukları gibi kabul edemiyorum ve kusurları muazzam batıyor. Benim için kusur olan şeyleri söylediğimde de kaldıramıyorlar falan, sıkıcı yani.Söyleme şekli muhakkak önemli ama sonuç hep hüsran emin olun.Eleştirinin iyisi iyi de kötüsü niye kötü. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar çünkü. Bana da birileri çat çat çıkıp keşke senin şu kafan yanlış bu kafan doğru dese. Var gerçi çok da söylenmeyim.
Bu meselelerin de ötesinde yeri geldiğinde eğlenemediğiniz insanlardan uzak durun.Hep buhran, hep sizi aşağı çeken adamlardan hayır gelmez. Çevreyi değiştirin. Daha az içli dışlı belki, yıllara da dayanmıyor evet.Az öz.
Bir de aslında bana bu yazıyı yazdıran şey dün g.o.t un eski bölümlerini izlerken gözüme çarpan bir replik.Sıkılmanın zeka eksikliği belirtisi olduğu ile ilgili, kendini oyalamaktan aciz ve karşısındakini yıpratan kimselerin yaratıcı ve pratik zekalı olmadığını düşünüyorum. Ve o insanlardan sıkılıyorum.
İnsanlığa yağdırdığım bu kadar hakaret yeter, çok kız arkadaşım da olmayıversin, erkek arkadaşlarımın düzlüğünü yeğlerim.İki geyik yapar kendime gelirim. Dertlerini bile geyikle çözer bazı insanlar, bulursanız bu yazının bütünündeki özelliklerle birleştirip önüme koyun.
Güzel insanlar,kaliteli muhabbetler, güzel yaşam.Hadi baaay!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder